Bu Blogda Ara

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Bazen, bazı insanlar hep aynı.


İnsan görünüşte aynı şeylerden yaratılmıştır. Biraz kemik, biraz deri, biraz organ. Herkeste vardır bunlardan. Hepimiz iki göze, bir buruna, iki kulağa sahibimizdir. Ancak genelden özele inecek olursak bizi diğerlerinden ayıran şeylere de sahibidir: kan grubu, boy, DNA, v.s. Özelde olan bu tür şeyler bizi biz yapanlardır, bize özümüzün ne olduğunu anlatır. Bir kimlik verir bize. Tanımlanmamızı sağlar. Görünüşte aynı özellikleri sahip tüm herkesten ayrılmamızı sağlar. Düşüncelerimiz de bir bakıma öyledir aslında. Genelde çoğu insanlar aynı şeyleri düşünürüz: okumak, çalışmak, hangi yemeği yiyeceğini düşünmek. Ama özele indiğimizde bize özümüzü veren kendi düşüncelerimizdir. Bizi biz yapan yalnız ve yalnızca bize ait olan düşüncelerimizdir. Aynı DNAlarımız gibi birer kimlik kazanmamızı sağlar. Hayatımızı şekillendirip, yolumuzu çizer. Peki, bir düşünceyle başkalarından çok rahatça ayrılabiliyorken neden hep aynı olanı düşünürüz? Neden başkalarının düşüncelerini hiç sorgulamadan kendimizinmiş gibi belleğimize işleriz? Ya da düşünceler davranışlara dönüştüğünde neden hep aynı tepkileri veririz? Neden daha ılımlı değilizdir ya da daha sinirli? Daha yırtık ya da daha çekingen? Daha suratsız ya da daha güler yüzlü? Kendimize kondurabileceğimiz o kadar sıfat varken neden hepimiz bir yerde aynıyızdır? Cevabı aslında çok basit; “korkağız!”. Farklı olduğumuz anlaşılacağı zaman barınamayacağımızı biliriz ve kendimize yol açmak için didinmekten, uğraşmaktan çekiniriz. Bu yüzdende birbirimizi taklit ederiz. Çoğu zamanda bunu bilmeden yaparız. Çünkü doğumumuzdan beri öğretilenler bizi buna iter. Başkalarının doğruları, başkalarının yanlışları. Koskoca ömürlerimiz boyunca öğrendiklerimiz hep başkalarının hayatları. Doğal olarak davranışlarımıza yansıyan da başkalarının davranışları. Farklı olamayız, biri ne yapıyorsa biz de onu örnek alırız. Farklılığımızın farkına varmadan bir ömür geçiririz. Bazen, hep aynı olan o bazı insanlardan oluruz. Ve bir gün gelir, kendimize bile ait olmayan bir törenle bize bile ait olmayan bir yere gönderiliriz. Başkalarının omuzlarında, onların hayatlarını yaşamışlığın verdiği bilinçsiz memnuniyetle.