Bu Blogda Ara

23 Eylül 2011 Cuma

Hoşçakal, hoşça kal





Kızıl güneş, bu akşamüstü de yakıyor ortalığı. Yine tepelerin ardına saklanmış, son ışıklarını da saçıp hoşçakalın diyor bize. Hoşça kalın ertesi güne kadar. Denizin maviliğiyle birleşiyor kızıllığı. Biri saçlarını hatırlatıyor bana, bir diğeri gözlerini. Birde asiliği var martıların. Senin asiliğin yanında solda sıfır kalan türden. Seviyorum ama ben yine de hepsini. Çünkü onların tümü sana çıkıyor, seni anlatıyor yine bu akşamüstü bana.

İskelede kimse yok bugün. Bir tek martılar, bir bank, bir de ben. Yerler ıslak, belli ki sulamışlar ben gelmeden önce. Her zamanki gibi tek değilim bugünde, yanımda yalnızlığımı da getirdim gelirken. Eşlik etsin diye bana. Senin olmadığın zamanlarda iyi anlaşıyoruz. Ben konuşuyorum. O ise hep susup beni dinliyor. Hak verdiğinden mi yoksa küçümsediğinden mi bilinmez hiç konuşmadı benimle bugüne kadar. Çokta olmadı biz tanışalı. Sen gittin, o geldi. Hiçbir başıma kalmadım. Ben sadece “sensiz”, ben sadece “sessiz” kaldım.

Oturuyoruz yine her zamanki yerimizde. Martılara bakıyoruz. Benim elimde simit. Küçük küçük yuvarlıyorum önce onları. Az sonra da kalkıp hevesle martılara fırlatacağım onu. Onları beslemeyi seviyorum. Simitleri kapabilmek için çıkardığı hırçın sesler bana senin asiliğini, senin asiliğin de benden daha çok sevdiğin özgürlüğü hatırlatıyor. Hiç ikinci tercih olmamıştım ben. Sen, benim her şeyimin birincisiydin. Bense, çoğu şeyde ikinci. Özgürlüğünde bile. Oysa ben, sen olabilmek için her şeyimi bir kenara itmiştim. Hayatımın merkezinde sen vardın. Seni ne kadar çok oraya yerleştirirsem o kadar çok sen olacaktım. Sense bağlanamamayı seçtin. “Ben özgürlüğümü senden daha çok seviyorum, kimseye bağlanamam” dedin ve gittin. Bense ömrüm elverdiği sürece senin kölen olmaya razı, boynu bükük kaldım.

Kızgın top, son demlerini de fırlatıyor atmosferin içinden dünyaya ve hoşça kalın diyor bize. Etraf alacakaranlığa bürünüyor. İlk akşam ışıkları yanıyor teker teker. Birazdan buralar insan dolacak, birazdan buralar herkes dolacak. Ben yine düşüncesizce senden uzaklaştırılacağım. Sana ait her şey, saatin de ilerlemesiyle siliniyor. Diyorum ya buralar az sonra herkes dolacak. Martılar gidecek, karanlık çökecek, “herkes” gürültülü olmaya başlayacak. İşte ben o zaman bir kez daha seni kaybedeceğim. Bana seni hatırlatan her nesnenin de dediği gibi, senin de söylediğin o kelime yankılanacak kulağımda: “Hoşça kal, hoşça kal !”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder