Geçen sene şubat zamanlarıydı… Bir arkadaşımla görüşmüştük. Şubat olmasına rağmen ılık bir hava vardı, görüştüğümüz gün. Havanın da güzelliğinden faydalanmak için cadde boyu yürümeye başladık. Uzun zamandır görüşemediğimiz için konuşacak şeyler birikmişti, haliyle de koyu bir muhabbete daldık. Bana, uzun uzun kendiyle ilgili önemli bir konudan bahsediyordu. “Duygularımı ifade edemiyorum ben.” demişti. “Hissettiğim şeyleri sevdiğim insanlara gösteremiyorum ve bunun için çok üzülüyorum.” diye de devam etti. Sonra birden hayatımda o güne kadar üstümde hiç durup düşünmediğim ve duyduktan sonra da içimi ezen ve ilginç bir şekilde mantıklı gelen şu cümleyi kurdu: “Bir gün ölürsem, geride bıraktığım insanlar onları ne kadar sevdiğimi bilmeyecek. Benden daha önce bunu hiç duymamış olacaklar!”. Ona kendimce önerilerde bulunmaya çalıştım ama verdiğim öneriler kurduğu bu cümlenin altında yatan derin üzüntüyü bastıracak kadar etkili değillerdi. Biraz daha yürüdük ve o günün kapanışı yaparak evlere dağıldık. Üzerinde biraz zaman geçti, cümle aklımda hala, aynı netlikle sözcükler dönüp duruyor. Düşünmeye başladım. Neden haklı, diye sordum kendi kendime. Haklıydı çünkü; insanoğlunun doğduğu andan itibaren duymaya en aç olduğu ve belki de söylemesini çok istediği diğer insanlar tarafından söylenemeyen bir cümle “seni seviyorum.”. Ve biz yaşadığımız süre boyunca bunu o kadar az telaffuz ediyoruz ki! Bazen karşımızdaki bizim söylememize gerek kalmadan onu anlasın istiyoruz, bazen söylemeye dilimiz varmıyor, bazen de bilinçli olarak erteliyoruz. Oysa her insanın tekil olarak anlayış biçimi farklı ve kendine özgüdür. Bazen biz ona onu sevdiğimizi göstermeye çalışırken o bunun aksini anlayabilir veyahut da yetersiz bulabilir. Ama küçük bir telaffuz bazen karşıdakine tarif edilmesi imkansız duygular da yaşatabilir. Ve biz bunu dillendirme şansı bulamadan bir gün ölürsek eğer, geride bıraktıklarımıza hayata tekrar dönüp seni gerçekten seviyorum deme şansımız olmayacak hiçbir zaman. Ben bugüne kadar bu şansı elde edebilmiş kimse görmedim, bilmiyorum çok büyük ihtimal sizler de görmediniz. Ama bu pişmanlığı yaşayan çok kişi gördük. Peki ne yapmalı insan? Şu noktada herkesin görüşü farklı. Başkasından duyarsam söylerim diye düşünenler de var, biraz alışkanlık yapsam söyleyebilirim diye düşünenler de var, asla ama asla ben bunu söyleyemem diyenler de var. İlk iki seçenek için umut var, bu noktada benim sözüm aslacı’lara: Arkadaşımla yaptığımız bu konuşmanın üstünde henüz bir ay geçmemişti ki Japonya’da çok büyük bir deprem meydana geldi. Şiddeti o kadar büyüktü ki en uzağındaki ülkeleri bile etkileyebildi. Nükleer santrallerde sızıntı meydana geldi ve deniz yoluyla bu sızıntı taa İtalya açıklarına kadar geldi. O zamanlar televizyonlarda en çok bu haber gösteriliyordu ve santraller soğumazsa yayılan radyasyonun tüm dünyayı etkisi altına alabileceği konuşuluyordu. Korkuyordum, İtalya çok da uzakta sayılmazdı. Aklımdan ölebileceğimize dair birçok ihtimal geçiyordu. Yine bunu düşündüğüm günlerden bir gün, arkadaşımın cümlesini hatırladım. Korkum daha da büyüdü. Sebebi benim onu söyleyemem değil yeterince telaffuz edip etmediğimi bilmememdi. O günün ertesi günü okula gittim ve çevremdeki çok sevdiğim dostlarıma “Eğer biz bu felaketten dolayı ölürsek, bil ki seni seviyorum.” dedim. Hatta hepsine tek tek söyledim. Biraz daha rahatlamıştım, belki sesimi diğerlerine duyuramamıştım ama duyurabildiklerim vardı. Aradan çok uzun bir zaman geçti, konu etkisini yitirdi, yaz geldi. Hiç hesapta yokken başka bir arkadaşım aracılığıyla hayatın son altmış dakikasına dair bir yazı okudum. Orada da ölüme son bir saatiniz kaldığını bilseniz neler yapardınız konulu bir makale vardı. Ve benim benzer konular üzerine ikinci kez etkilendiğim andı. İsteyerek bu konuyu kışınki durumla bağdaştırdım ve o son altmış dakika bana bahşedilmiş olsa daha önce söyleyemediğim, fırsat bulup da dillendiremediğim ya da bir kez daha söylemek istediğim tek cümleyi çevremdekilerle paylaşmak isterdim. Çünkü o ana kadar yapıp yapabildiklerim o kadar olacak ve o son altmış dakikada yapılacak en mantıklı şey bana seni seviyorum demek geliyor. Demem o ki ben düşüncelerimin gidişatını değiştirecek iki küçük olay yaşadım ama biraz istersek bu olaylara hiç gerek kalmadan da biz bu değişikliği yaşayabiliriz. Korkmamıza, çekinmemize aslında hiç gerek yok. Biliyorum, belki daha önceden yeterince duymadık, cesaret edemedik dillendirmeye ama şuna inanın ki zorluk ancak bizim çektiğimiz sınırlar kadar vardır. Her ne kadar duygu dolu ve anlamlı bir cümle de olsa söyleyebilmek bir düşüncenize bakar: “Ben söylerim!”. İnanın bahsettiğiniz zorluk, sizin yüklediğiniz anlamdır sadece.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder